Bundan yüzyıllar önceye Roma’nın parlak dönemlerinden birine gidebilme şansınız olsaydı, Romalı sakinlerini Forum’un yakınlarındaki taş banklarda bulabilirdiniz. Arkadaşlar ve komşular muhabbet edip dedikodu yaparken aynı zamanda da tuvalet ihtiyaçlarını giderirlerdi. Bu halka açık tuvaletlerde, yaniii gerçekten halka açık tuvaletlerde 20’ye yakın kişi oturabilirdi ve atıkları alttaki su borularından tahliye edilirdi. Günümüzde çoğu toplum ve kültürde tuvalete gitmek daha gizli bir faaliyettir, fakat yalnız gittiğimizde bile atıklar ortak bir kanalizasyon ağına taşınır ve bu kanalizasyon yapısı insanlık tarihindeki en önemli buluşlardan biridir.
Antik metinlerde atıkları içme suyundan ve yerleşim yerlerinden uzak tutmakla ilgili talimatlar verilse de, atık yönetimi milattan önce 30. yüzyılda atıkları yerleşim yerlerinden biraz daha uzak bir yere gömmek veya atmak şeklindeydi. Mısırda bilinen ilk özel tuvalet M.Ö. 2890 – 2636 yıllarında Sakkara’daki ev şeklinde tasarlanmış mezarlarda görülüyor. Mısır inanışlarına göre hayat için gerekli olan yeme, içme, tuvalet gibi ihtiyaçlar ölüm için de gerekliydi ve bu sebepten bazı mezarlarda tuvalet ve banyo gibi öğelere yer verilirdi. Milattan önce 1350 yıllarında El Arman’daki bazı evlerde bugünkü klozetlerde olduğu gibi anahtar deliği şeklinde yapılmış oturaklı tuvaletler vardı. Antik Mezopotamya evlerinde ise odanın en gizli noktasında çömelmek veya oturmak için yapılmış kilden yapılar bulunurdu ve buradan da atık kanallarına ve lağım çukurlarına akıtan borulara bağlanırdı. Bunun gibi kanalizasyon sistemleri tunç çağında çoğaldı ve Mezopotamya bölgesinde bulunan İndus Vadisi’nin bazı kısımlarındaki neredeyse her evde kanalizasyona bağlı tuvaletler vardı. Bilim insanları bu eski kanalizasyonların tam olarak hangi nedenden ötürü yapıldığından emin değil ancak biliyoruz ki arıtılmamış lağım ile doğrudan veya dolaylı yollardan temas etmek kolera, dizanteri ve tifo gibi hastalıklara yol açar.
Bilim insanları bazı hastalıkların lağımdan kaynaklandığını birkaç bin yıl sonra anladı ve milattan sonra 100’lü yıllarda daha karmaşık temizlik yöntemleri ortaya çıkmaya başladı. Bu dönemdeki Çin hanedanlığında özel ve halka açık tuvaletler vardı, çoğu evde insanlar tuvaletlerini beslensinler diye domuz ahırlarına döküyordu ve bu ortamda dışkı toplayıcılığı diye bir meslek vardı. Bu insanlar halka açık tuvaletlerden topladıkları atıkları gübre olarak satıyordu. Avrupa’da ise Roma İmparatorluğunun yıkılmasıyla birlikte halk temizliği denilen şey de tamamen ortadan kalktı, insanlar atıklarını sürekli sokağa döküyordu.
Bu arada topuklu ayakkabının Avrupalılar tarafından sokaktaki idrar ve dışkılar ayaklarına bulaşmasın diye icat edildiğini biliyor muydunuz?
Yine bu dönemde Gong adı verilen tuvaletler ortaya çıkmıştı. Atık, şatoların dışarıya doğru çıkık küçük tuvalet odalarından bir boru yardımı ile lağım çukurlarına boşaltılıyordu ve geceleri gong çiftçileri denilen insanlar atıkları yük arabalarına yükleyerek şehrin dışına çıkıp atığı boşaltırlardı. Avrupa’da durum bu iken gelin bir de bizdeki duruma bakalım.
Aynı dönemde Anadolu’da yaşayan Türklerde yapılan araştırmalara göre tuvalet kullanımının olduğu görülüyor. Anadolu Selçuklu medrese ve kervansaraylarındaki bilinen tuvalet mekanlarının tamamı ön cephenin bir köşesinde yer alır. Bunlar halka açık tuvaletler olup 3 veya 4 kabinden oluşan temiz ve kirli su kanalları bulunan birimlerdir. Bazı saray ve köşklerde ise kişisel tuvaletler de bulunmaktadır. Dönemin sivil yapılarında görülen bir başka özellik de üst kattan inen atık suyun düşey konumlanmış bir künk vasıtasıyla tuvaletin tahliye deliğine ulaştırılıp buradan dışarı çıkarılmasıdır yani bildiğiniz sifon sistemi.
Orta Çağın sonlarında, Avrupa’daki çoğul varlıklı ailede oturaklı ve kapaklı tahta klozet kutular vardı. İngiltere saray halkında bu klozetler oturak uşağı tarafından kontrol ediliyordu. Bu kişi kralın bağırsak sağlığını kontrol etmenin yanı sıra tuvalet sonrası temizliğinden de sorumluydu. Tuvalet teknolojisindeki bir sonraki devrim 1596’da John Harington’ın Kraliçe Elizabeth için ilk modern sifonlu tuvaleti tasarlaması ile oldu. (Tarihteki ilk sifonu Kraliçe Elizabeth çekti diyebiliriz.) Ama Harington’ın buluşu lağım kokusunu engellemiyordu. 1775 yılına gelindiğinde İskoç mucit Alexander Cumming atık borusuna bir kavis ekleyerek kokunun evin içine kadar gelmesini engelledi. Bu ‘’S’’ boru daha sonra Thomas Crapper tarafından ‘’U’’ kavisine dönüştürüldü.
19. yüzyıla gelindiğinde çoğu şehir lağım altyapılarını geliştirmişti ve atık su arıtım tesislerini kurmuştu. Günümüzde tuvaletlerin ısıtmalısından tutun geri dönüştürülebilir olanlarına kadar birçok farklı çeşidi var. Ama günümüzde bile aşağı yukarı 2 Milyar insanın evinde hala kendi tuvaleti yok, 2.2 Milyar kadarının da atıklarını işleyecek tesisleri yok ve bu yüzden birçok hastalığa yakalanma tehdidi ile karşı karşıyalar. Bu sorunu çözmek için dünyanın gelişmiş ülkeleri ve çeşitli sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek insan sağlığının korunması ve iyileştirilmesi için gerekli çalışmaları ve yatırımları yapması gerekmektedir.
Bilginin herkes için ücretsiz ve ulaşılabilir olmasını hedefleyerek gündelik hayattaki sorulardan bilimsel konulara kadar her konuda yazılar yazıyor.